"Koku" Patrick Suskind: Karanlıktan Aydınlığa
Karanlıktan Aydınlığa: Koku
Aydınlanma Çağı, dogmatik ve skolastik düşüncenin yıkılmasıyla 18. yüzyılda görülen bilim, felsefe ve teknolojideki ilerleme ve gelişme döneminin adıdır. “Aydınlanma Çağı'nı oluşturan düşünsel etkenler 18. yy.'la sınırlı değildir, rönesans, reform hareketleri ve coğrafi keşiflerle başlayıp 1789 Fransız İhtilali'yle doruğa ulaşan uzun bir süreci içine alır.” (İşler 49) Bu fikirsel ve felsefi süreç, aklı ve mantığı yüceleştirip kullanan insanın dine ve köhneleşmiş anlayışlara bağlılıktan kurtulup bilimle ve deneyle yol alma davasını kapsar. Aydınlanma Çağı'nda dinî doktrinler yerine akıl ön plana çıkarılır. Patrick Süskind’in toplumdan soyutlanmış, kimsesiz, kokulara karşı oldukça hassas fakat kokusuz ve bir koku yani toplumda bir kimlik kazanabilmek ve bu koku sayesinde sevilebilmek için cinayet işlemekten hiç çekinmeyen katil Jean-Baptiste Grenouille’nün yaşamının konu edildiği Koku adlı romanı, Aydınlanma Çağı olan 18. yüzyılda, Fransa’nın Paris şehrinde geçer. Bu dönemin fikir yapısını, toplumsal, sosyal, siyasal yeniliklerini ve değişimlerini bilmek ve öğrenmek “o sıralar Paris’te bir düzineyi aşkın parfümcü” (Süskind 52)den biri olan Giuseppe Baldini’nin romanda yer aldığı bölüm sayesinde mümkündür. Baldini, Koku adlı romanda, “bir çözülme” ve “bozulma yüzyılı” olarak nitelendirdiği Aydınlanma Çağındaki felsefi, dini, siyasi, bilimsel düşünceleri ve keşifleri aktarmada önemli bir rol ve etkiye sahiptir.
Romanda Baldini’nin gözlemci olduğu bakış açısı aracılığıyla yazar Aydınlanma Çağı'nda yer alan felsefi düşüncelere dair pek çok bilgi verir. İnsanların düşünce hayatlarında başlayan bu değişim, hayatın her alanında adeta bir kelebek etkisi yaratır ve bu gelişmeler her alanda kendini göstermeye başlar. Bu felsefi yönün gelişip değişmesinin kitaplar sayesinde olduğunu Baldini okura aktarır. “Kitap okuyordu insanlar, hatta kadınlar bile.” (Süskind 65) Kadın erkek fark etmeksizin kitap okumalarından da anlaşılacağı üzere insanların kendilerini gelişmelere açık olduğu görülür. Baldini, “[ş]imdi millet Hügnoların ya da İngilizlerin yazdığı kışkırtıcı kitapları okuyor” (Süskind 64) diyerek dönemin felsefi altyapısını oluşturan eserlere de örnekler verip okuru bilgilendirir. Bu sayede Baldini, dönemi açıklayıcı ve aktarıcı bir rol üstlenir. Baldini, dönemin okunan kitaplarını “kışkırtıcı kitaplar” olarak nitelendirerek bu duruma karşı duyduğu rahatsızlığı dile getirir. Oysa insanlar, bu yeni bilgiler ışığında icat ve keşifler yaparlar. Baldini’nin bağnaz bir rol üstlendiği bu tezat sayesinde okura aktarılır. Baldini, Aydınlanma Çağı'nın diğer önemli yazın ve düşünsel kişilerine Diderot, d’Alembert, Voltaire ve Rousseu’yu örnek verir, bu yazarlar Baldini için “yazıcı uşakları”dır. Baldini bu düşün adamlarının “kendi berbat huzursuzluklarını, kendi doyumsuzluklarından duydukları tadı, dünyada hiçbir nimetle yetinemeyişlerinin verdiği zevki, kısacası: kafalarındaki uçsuz bucaksız kargaşayı bütün topluma” (Süskind 65) yaydıklarını ileri sürer ve kendisi bu durumdan hiç hoşnut değildir. Dönemin yazarları arasında ruhban sınıfından ve soylulardan da kişilerin olduğunu Baldini sayesinde okur öğrenir. Böylece toplumun her kesiminden insanların Aydınlanma Çağı'nın düşünce ve fikir hayatında yer aldıkları görülür. Aydınlanma Çağı'ndaki bütün bu felsefi yapı, özgür düşünce ortamı, yazın ve fikir hayatı Baldini aracılığıyla okura sunulur.
Baldini’nin romanda Aydınlanma Çağı'na dair değindiği bir diğer önemli konu ise dinî düşüncedeki değişikliklerdir. Aydınlanma Çağı'nda insanların zihinlerinde dine dair soruların ve sorgulamaların artması din ve kilise konusunda bir takım şüpheler meydana getirir. Bu şüpheler Baldini aracılığıyla okura aktarılır. Baldini’nin bu konudaki yaklaşımının da son derece basmakalıp olduğunu okur görür. “[İ]nsanlar utanmadan ve en küstah şekilde Tanrı'nın kilisesine verdiği yetkiye kuşkuyla bakarken…” (Süskind 66) diyerek kilisenin yetkisini eleştirenleri eleştirir. Baldini’nin “küstah” olarak tanımladığı bu kuşku Aydınlanma Çağı'nın ruhunda vardır fakat Baldini’nin bu gerçeği kabul etmek istemediği aşikârdır. Yazar, Aydınlanma Çağı'ndaki yenilikleri Baldini gibi eski geleneklere sıkı sıkıya bağlı, tutucu bir role bürünmüş karaktere anlattırmakla romanda ironik bir söylem kazanır. Aydınlanma Çağı'nda sadece kilise yetkisinin değil Tanrı’nın bile sorgulandığı bir ortamın varlığını Baldini okura aktarır. “[İ]yice ileri gidip Tanrı'nın kendisini, Her Şeye Kadir Yaratan'ın bizzat şahsını olmasa da olur gibi gösterip, kemal-i ciddiyetle, dünyada düzenin, ahlakın ve mutluluğun O olmadan da, sırf insanoğlunun kendi içinde doğuştan var olan töreciliği ve aklı sayesinde gerçekleşebileceğini ileri sürerlerken…” (Süskind 66) dinin yaptırım ve etki gücünün insanlar tarafından kırıldığını ve Aydınlanma Çağı'nın temelinde yer alan akıl unsuru Baldini aracılığıyla okura aktarılır. Bu değişen algı Baldini için yepyeni, alışılmadık bir şeydir. Dönem ve Baldini arasındaki bu düşünce farkı ve tezadı sayesinde değişen algı romanda daha net bir şekilde yansıtılır. Baldini’nin okura aktardığı bu görüşler dönemin dine karşı değişen bakış açısını gösterdiği için oldukça önem kazanır.
Baldini’nin Aydınlanma Çağı'na dair değindiği bir diğer önemli konu ise siyasi düşüncelerde oluşan değişikliklerdir. Aydınlanma Çağı'nda insanlar Tanrı’ya kuşku duydukları gibi monarşi sistemini yani siyasi sistemi de sorgularlar ve bu kuşkular ve sorgulamalar Baldini’nin ağzından okura aktarılır. Baldini yeni icat gösterilerinin dönemin Kralı tarafından izlenmesini son derece rahatsız edici bulur çünkü Baldini “[i]catlara büyük kuşkuyla bakardı, çünkü her icat, bir kuralın bozulması anlamına gelirdi.” (Süskind 59) Bu icat gösterisini Baldini âdeta okurun zihninde betimlemeler aracılığıyla şöyle tablolaştırır: “Kral bile izlemişti bu yeni moda saçmalıklardan birini, elektrik diye bir çeşit yapay fırtınaydı bu: Bütün saray halkının gözü önünde adamın biri bir şişeyi ovuşturmuştu ve kıvılcım çıkmıştı ve Majesteleri, söylenene bakılırsa, çok etkilendiğini belli etmişti.” (Süskind 65) Baldini bu gösterileri “gülünç” diye nitelendirerek yeniliklere karşı bağnaz bir tutuma sahip olduğunu bir kez daha okura yansıtır. Süskind, Baldini üzerinden karşılaştırma yöntemini kullanarak eski ve yeni kralın bakış açısından Aydınlanma Çağı'nda siyasi yapının yeniliklere bakış açısını aktarır. “Akla sığar mıydı, Kral'ın büyük büyükbabası, o gerçekten büyük adam olan, hükümdarlığı sırasında uzun yıllar yaşamış olma mutluluğunu Baldini'nin hâlâ şükranla andığı Louis, gözlerinin önünde böyle gülünç bir gösteri yapılmasına hiç katlanır mıydı! Ama yeni zamanın ruhu buydu işte ve sonu kötü olacaktı!” (Süskind 66) Baldini’nin “Tanrı dileği monarşi ve kralın kutsal kişiliği” olarak bahsettiği siyasi yapı ise “yeni zamanın ruhu”nda “isteyenin içinden zevkine göre istediğini seçebileceği bir dizi yönetim biçimi içinde iki değişken makamdan başka bir şey” (Süskind 66) değildir. Aydınlanma Çağı'nda siyasi düşüncelerde meydana gelen değişikliklerin Fransız İhtilaline (1789) zemin hazırladığı göz önünde bulundurulduğunda durumun ciddiyeti romanda Baldini aracılığıyla verilen bu eski ve yeni bakış açısı karşılaştırması sayesinde anlaşılır.
Bilimsel gelişmeler, Aydınlanma Çağı'nda Baldini’nin bahsettiği diğer önemli bir konudur. İnsanlar hem okudukları hem de bilimsel olarak ilerledikleri bir süreçte Baldini’den “her bir şeyin tartışma konusu yapıldığı makaleler ya da sözüm ona dev bilim kitapları” (Süskind 64) yazıldığı öğrenilir. Baldini’nin küçümser bir dille bahsettiği bu gelişmeler Aydınlanma Çağı'nda aklın ve bilimin bir gerçeği olarak okura sunulur. Sağlık, astronomi, eğitim, coğrafya alanlarında yeni bilimsel gelişmeler ortaya çıkar. “Her alanda sorular soruluyor, kurcalanıyor, araştırılıyor, her şeye burun sokuluyor, hababam denemeler yapılıyor.” (Süskind 65) Baldini’nin yakınır bir dille okura bahsettiği bu denemeler, araştırmalar, sorular sayesinde insanlık bir adım ileri taşınır. “Şimdi bir bardak suda, eskiden görülmeyen küçücük hayvancıklar yüzüyormuş; frengi artık Tanrının cezası olmaktan çıkmış, basbayağı bir hastalık sayılmalıymış(…) -sanki önemli miydi bu da şimdi!” (Süskind 64/65) Baldini’nin değindiği bu değişikliklerin her biri Aydınlanma Çağı'ndaki bilimsel gelişmelere örnektir. Hastalıkların Tanrı cezası olmaktan çıkıp bir sağlık problemi olarak ele alınması, bilimin ilerlemesi, dinin getirdiği basmakalıp düşünceleri ortadan kaldırdığına güzel bir örnektir. Aydınlanma Çağı'nda yaşamış Baldini’nin bu gelişmelere önemsiz gözüyle bakması, onun yeniliklere karşıt bir tavır sergilediğini gösterir. Baldini aracılığıyla Aydınlanma Çağı'nda insanların toplandıkları “[s]alonlarda artık yalnız kuyrukluyıldız yörüngeleriyle keşif gezileri, kaldıraç ilkesiyle Newton üzerine, kanal yapımı, kan dolaşımı, yerkürenin çapı üzerine” (Süskind 65) konuştukları öğrenilir. Dönemin bilimsel gelişmeleri, sorgulanan sistem, değişen algılar Baldini sayesinde okura aktarılır.
Coğrafi keşiflerle başlayıp Aydınlanma Çağı'nda ulaşımın daha da hızlanmasıyla artan keşifler Baldini tarafından değinilen bir diğer konudur. Yeni yerlerin keşfedilmesi “Güney Denizi” gibi, ulaşımın kolaylaşması Baldini tarafından “çılgınlık” olarak okura aktarılır. Diğer konularda olduğu gibi bu konuda da Baldini gelişme ve yeniliklerden rahatsızlık duyar. Bu dönemde “uygar insan”ın dünyanın dört bir yanına yayıldığı Baldini karakteri aracılığıyla öğrenilir. Coğrafi keşiflerle başlayan bu macera Aydınlanma Çağı'nda da devam eder. Bütün bu gelişmeler bir zincirin halkaları gibi birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Yazar, Baldini aracılığıyla örnekler vererek Aydınlanma Çağı'ndaki gelişme ve yenilik fikirlerini okura aktarır. Teknoloji sayesinde keşfedilen yerlere veya diğer ülkelere gitme süresinin kısalması “Lyon'a bir haftada gidebilmek” (Süskind 63), “Atlantik'i geçmek, bir ayda soluğu Amerika'da almak” (Süskind 63) uygar dünyanın getirdiği yeniliklerdendir. Baldini, bu yeniliklere de şüpheci ve karamsar bir yaklaşım sergiler. “Ne işi vardı uygar insanın Kızılderililerin ormanında ya da zencilerin arasında? Laponya'ya bile gidiyorlardı, burası kuzeydeydi, öncesiz ve sonrasız buzların egemen olduğu, çiğ balık yiyen yabanilerin yaşadığı kuzeyde.” (Süskind 64) İnsanların bunca keşifler yapmasını Baldini’nin aklı almasa da bu keşiflerin Aydınlanma Çağı'nda devam eden önemli gelişmelerden oldukları görülür. Baldini, Coğrafi Keşiflerle başlayan ve Aydınlanma Çağı'nda 18. yüzyılda hâlâ devam eden bir süreci aktarmada önemli bir kilit noktasıdır. Onun aktardığı bu bilgiler sayesinde döneme dair birçok düğüm çözülür.
Patrick Süskind’in Koku adlı romanında, Aydınlanma Çağı'nı okura aktarmada Baldini, önemli bir rol ve etkiye sahiptir. 15. yüzyıldan siyasi, dini ve toplumsal yenilikler Aydınlanma Çağı'na devam ederek ve büyüyerek gelir. Aydınlanma Çağı'ndaki gelişmeler ise Baldini aracılığıyla felsefe, din, siyaset, bilim ve keşifler üzerinden aktarılır. Yazar, geniş bir yelpazede Aydınlanma Çağı'nı bütün bu gelişmelere karanlık ve kötü gözüyle bakan ve aydınlanma ile tam bir tezat oluşturan Baldini’nin ağzından okura sunar. Baldini’nin bu gelişmelere karşı bağnaz bir yapı sergilediği görülür. Baldini aracılığıyla Aydınlanma Çağı'nda devam eden bu alanlardaki düşüncel ve bilimsel yeniliklerin hepsi birbirini tamamlayan ve bütünleyen parçalardır. Birini diğerinden ayrı görmek yanılgıya neden olur. Her biri bir diğerinin içinde ele alınabilecek yenilik ve gelişmelerdir. Bütün bu gelişmelere ve yeniliklere toplumdaki cahil kişilerin bakış açısından bakan Baldini, bu kesimin görüşünü de öğrenmek için romanda önemli bir araç konumundadır. Sonuç olarak Süskind, Koku romanında Baldini karakteri aracılığıyla Aydınlanma Çağı'na değinerek başarılı bir şekilde okura aktarır.
Kaynakça
İşler, Ertuğrul. “Voltaire ve Rousseau Etrafında Aydınlanma
Çağı Fransız Yazını'na Bir Bakış”. PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1999, Sayı:5.
MLA Handbook for Writers of
Research Papers. 7th Edition. New York: The Modern
Language Association of America, 2009. Print.
Süskind, Patrick.
Koku. Can Sanat Yayınları. 2011. 31. Baskı.
Yorumlar
Yorum Gönder